*çıt çıtçıt çıt çıtçıtçıtçıt şlink ciiiyk çıtçıtçıt çıt*
Daktilonun mürekkebi bitmişti bitmesine ama hala onu dövmeye devam ediyordu . Sanki en yakın arkadaşıyla yumruk yumruğa kavga ediyordu. Kağıda üzerinde mürekkep bulaşı kalmış harfler dağınık bir şekilde kağıda nakşoluyordu. Boş kağıtları takıp bir miktar kirlenmiş şekilde daktilodan çekip alıyordu. Sonra yerine bir yenisini yerleştiriyordu.Yeni kağıda başlamadan önce bir önceki kağıttaki leke sayısını sayıyor ve hangi harf olduğu ile birlikte daktilosunun yanında duran not defterine yazıyordu.Lekeleri lacivert pilotlu kalemle karalıyordu ve kağıdı bitenler kutusuna bırakıyordu.
Yeni kağıda başlamadan hemen önce not defterindeki harfe bakıyor ve onun çok geçtiği bir cümle ile başlıyordu. "Gökyüzündeki gri bulutlar iç içe girdikçe gök gürültüsü iç gıcıklayıcı bir hal almasına rağmen garip bir şekilde gök gürültüsü öncesinde çakan şimşek göğün griliğini alıp götürüyordu ama gök kuşağı rengarenk olmasına karşın çoğu zaman olduğu gibi gaipten gelen bir ses aslında her rengin arasında grinin de yer aldığını ve gök kuşağının böylesine güzel ve göz alıcı olmasının geri plandaki nedenin bu olduğunu doğrudan bir çiftçinin tarlaya tohum ekmesi gibi kalbime saçıyor ve benden bir gerizekalı gibi gerçekleri silip atıp buna inanmamı ve griyi sevmemi bekliyordu." İlk cümle her zaman uzun olmalıydı.
Doktoruna daktilonun mürekkebinin bittiğini ve nasıl değiştirileceğini bilmediğini bu yüzden de mürekkebin bitmesine rağmen yazmaya devam ettiğini söylemişti. Doktor ise ilk başta söylediğini yenilemişti; "Hikmet bet belki de bilgisayarda yazsanız daha rahat olmaz mı? Böylece kağıtları israf etmemiş olursunuz." Onun açıklaması ise gayet basitti; "Doktor bey siz bana bu yöntemi duyduklarımı düşünmemem için yazın demiştiniz değil mi? O zaman bunu yazarken okuyacağım bir ortamda, yani bilgisayarda yazmamın ne gibi mantıklı bir açıklaması var söyler misiniz? Zaten daktiloyu aldığım yere özellikle mürekkep koyulmaması üzerine talimat vermeme rağmen mürekkep koymuşlardı.Ne kadar zamanımı aldı biliyor musunuz o şeritteki mürekkebin bitmesini sağlamak. Ama o merak etmenize de hiç gerek olduğunu düşünmüyorum çünkü sadec 50 adet kağıt harcadım diyebilirim. Kağıtları değiştirirken parmaklarım masmavi oluyordu her defasında. Kağıt mürekkebin ıslaklığından yırtılıncaya kadar kağıtları kullanmıştım. Tabi yırtılınca yarısı elimde yarısı daktiloda kalan kağıdı çıkartmak bezmişti daha ilk kağıttan beni. Ellerim masmavi olmuştu, sinirden terledikçe elimdeki lekeleri unutarak alnımı silmiş ve yüzümü de maviye boyamıştım. Kağıdı çıkartmak yüzümdeki boyayı çıkartmaktan daha az zamanımı almıştı. Tabi bu süreçte bir de kulağınızın dibinde mırıldayan tonlarca insan. O yüzden bir daha bilgisayarda yazmamı istemeyin. Hem zaten sadece ş,ğ,g,ç,b harfleri kaldı diyebilirim. Onlardaki mürekkepte bitmek üzere."
Aylardır her gece istisnasız yazıyordu. Kız kardeşinin kocasından ayrıldıktan sonra bir süre yanında kalmak için çıka geldiği gece en az yazdığı gündü. Karalaması ve not almasıyla birlikte tam tamına 22 sayfa. Kız kardeşi ile birer bira içmişti. Buz gibi bira gırtlağından aşağı inerken net bir şekilde şu soruyu duyabilmişti mırıltıların arasından: "En son ne zaman içmiştiniz böyle?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder