15 Ağustos 2013 Perşembe

sen 7

Benimle konuştuğun için pişman olduğun için mi yoktun? Benim hissettiklerimi hissetmedin mi? Sözünde ciddi değil miydin yoksa? "Kesinlikle karşılaşacağız tamam mı?" Karşılaşmamıştık işte, yoktun. Neden yoksun diye sormaktan yoruldum iyice. Sıradan bir günde savunmasız yakalamıştın beni. Kalbimin orta yerine bir aşk tohumu bırakıp çekip gittin. Ona ne su verdin, ne de güneşi oldun. O çürümeden sana ulaşmaya çalışıyordum ama ne adın vardı, ne sanın. Bıraktığın tohum her gece, Güneş'siz kaldığı için canımı yakıyordu. Her gece eve yorgun dönmekten sıkılmıştım artık. Oysa seninle karşılaşınca hissedeceğim o sıcaklıkla, beraber edeceğimiz sohbetlerle, sana dalıp gittiğimde yüzünde oluşan gülümsemenle eve dönmek istiyordum. Eve döndüğümde kalbimin sesinden başka ses duymamak istiyordum. Sızıp kaldığımda gördüğüm rüyalarda sana ulaşamadığımı, seni bulamadığımı görmek istemiyordum. Seninle olduğum zamanların rüyalarımı doldurmasını istiyordum. İsteklerim olmadıkça kalbimin sesi değişmeye başladı. "Keşke karşılaşmasaydın, onun bana aşk tohumu bırakmasına izin vermeseydin." demeye başladı, her gece canı yanan kalbim. Eğer seni anlatacağım kimse olmasaydı ona kulak asardım. Senden vazgeçerdim. Ama seni anlatırken, atmaya başladı ve kalbim iyileşti. Seni istememeyi bırakıp seni istemenin, bulmanın tek çare olduğuna karar verdi: "İyi ki..."
 İlk günlerde olduğu gibiydi diğer günler de; seni bulamamış bir şekilde eve dönüyordum. Elim boş, kalbim boş kalıyordu. Her sabah bugün karşılaşacağız dediğim seni hiç bulamadım, hiçbir gün rast gelmedik. Her gece kalbim sensiz kaldı. Kalbimde hiç güneş görmemiş, sulanmamış bir tohum gibi kaldın. Bir kez olsun, sadece bir kez olsun... Çok şey mi istiyordum? Bir kerecik seni görmek istiyordum; kalbimdeki tohum, Güneş'ine kavuşsun, büyüsün, sarmaşık gibi tüm kalbimi sarsın... Ben Güneş'imi arıyordum, her gün kalktığımda yeni doğmuş, tramvayın camından içeri girip beni ısıtmaya çalışan, akşam olurken hissettiğim umutsuzluğu hissedince siktirip giden güneşi istemiyordum. Benim ihtiyacım olan milyonları ısıtan güneş değildi. Her gece kalbime buruk bir acı yerleşiyordu. Eve dönüp yorgunluktan sızıncaya kadar da bana arkadaşlık ediyordu, eve dönerken aldığım bir şarap şişesiyle birlikte. Her gece şarap alıp içiyordum. Komiktir ki cebimden beş kuruş para eksilmiyordu. Tramvayda eski bir kıyafetin içinde, bir ilk vagona bir son vagona ilerleyen mecnuna herkes yardım etmek istiyordu. Üçüncü gündü galiba, biri beni yanına çağırdı; "delikanlı bir baksana" Bir an duraksadım, yürümeye devam mı etmeliydim yoksa geri dönüp yanına mı gitmeliydim. Seni seçtim, onlarca tramvaya binmiştim, hiç birinde sen yoktun. Hayır, beni seçmemiştin ama ben seni seçtim işte. Yürümeye devam ettim. Adamın yerinden kalktığını işittim. Hızla yanıma geldi, ben ise etrafta seni arayarak tramvayın "daha fazla yürüyemezsin" dediği ana ulaşmaya çalışıyordum. Adam omzumdan yakaladı. Başka çarem olmadığını anlayınca arkamı döndüm. Elinde beş lira para vardı, avucuma sıkıştırdı. Alamayacağımı söyledim, dilenci değilim, sadece Güneş'i arıyorum dedim. İsmini bu koymuştum. Diğeri gibi kahpe olmaman gerekiyordu, gece gündüz benimle olman gerekiyordu. Adam benim itirazlarımı hiç dinlemedi bile, parayı da geri almadı. Ondan gören bir kaç kişi daha verdi para. Onlarla uğraşmak istemediğimden itiraz etmedim sonraki seferler. Adamla akşam da karşılaştık. Onun sen olman için neler vermezdim. Onunla aynı gün içinde karşılaşmıştım. Lanet olsun neredeydin sen? Adam bana seslendi. Durmayacağımı fark edince yerinden kalktı, benimle birlikte durağı gelinceye kadar yürüdü, sorular sordu. "Sabahtan beri tramvayda mısın?" Sadece onaylar şekilde kafamı salladım, terbiyesiz biri değildim. "Güneşi aradığını söylememiş miydin?" Tekrar kafamı salladım. "Akşam olunca güneş batmıyor mu?" "Daha doğmadı." diye karşılık verdim. "Aradığın benim bildiğim güneş değil o zaman?" Tekrar...  "Ne arıyorsun?" "Beni bu halden kurtaracak olanı." Parasını uzattım ve devam ettim: "Ben part time bir işte çalışan üniversite öğrencisiyim. Bir gün bu tramvaylardan birinde bir kızla karşılaştım. Konuştuk ama ismini söylemedi. Tekrar karşılaşmak üzere dedi ve indi. Üç ya da dört gün oluyor işte." Son vagona gelmiştik, tramvayın on üç saniye sonra duracağını tahmin ettim ve geriye doğru saymaya başladım. 13, 12, 11, 10, 9, 8... İşte durağa girdi. 7, 6, 5, 4, 3... İşte  durdu. 2, 1, 0... Kapılar açıldı. İnenler ve binenler karşılaştı. Sen ve ben karşılaşmadık, sen binmedin, ben inmedim. Adam da... "İlk gün normalde giyindiğim kıyafetlerle aramaya başladım. Üniversiteye gidiyordu o da. Tramvayı okuluna giderken kullanıyormuş. Mutlaka karşılaşırız demişti. Tramvayda vagon vagon yürümeye başladım. Dördüncü ya da beşinci durakta insanların bana baktıklarını hissetmeye başladım. Deli gibi bir başa bir sona ilerliyordum. Ertesi gün eski kıyafetlerimden birini giyip Güneşi aramaya çıktım." Üzerimdekileri gösterdim. Parayı uzattığım el hala havadaydı. "Bu parayı almayacağım, seninle her karşılaştığımızda da vereceğim. Her karşılaştığımızda iki katını." dedi ve cebinden on lira para çıkarttı. Onu da aynı şekilde avucuma sıkıştırdı. "Bunu senin o kızla karşılaşmanı istediğim için yapacağım. Eğer iki kişi her gün tramvayı kullanıyorsa mutlaka bir gün karşılaşacaklardır. Bir gün geldiğinde ne aradığını unutma diye işte her karşılaşmamızda sana para vereceğim." Gülümsedim. Seni unutabileceğimi düşünüyordu. "Aptal herif" diye geçirdim içimden. "Belki aptal diyorsundur içinden ama aşkını aramadığı için pişman olmuş biri var karşında gerçek bir aptal yani. Yaptığım hatadan arınmak için yapmak istiyorum bunu asıl olarak." Susmuştu, gözleri nemliydi. Konuşacak bir şeyim olmadığı için ben de sustum. Durağına gelinceye kadar benimle birlikte yürüdü. Durağına geldiğimizde "Görüşmek üzere delikanlı." dedi. "Benim adım Murat ve umarım Güneş'ini bulursun." Gülümsedi, kapı kapanıp tramvay gidinceye kadar gözlerini benden ayırmadı. Ben de ondan. Tramvay hareket edince ben de yürümeye başladım. Aklımda uçuşan tek bir kelime: "Keşke..." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder