Şu resim çok iyi özetliyor hayatımı. Wallbase adlı sitede gezerken gördüm az önce. Okumak üzerine o kadar çok şey söylenebilir ki... Kendimden başlasam saatler sürer, öneminden konuşsak günler... Ama yine de bir kaç cümle sarf etmek istedim sizlere.
Kitap okumak bana göre tam bir RPG oyunu mantığı ile işliyor. Şöyle ki; 1. sınıfta okumayı söktüğünüzde başladığınız kitaplar bellidir, hafif, puntoları büyük (hatta kocaman), okuması kolay kitaplardan başlarsınız. Aynı oyun mantığı, ilk başlarda kesebileceğin yaratıklar belli, daha güçlülerine bulaşırsan ölürsün. Tıpkı ağır kitaplara bulaştığında anlamayıp başından kalkman gibi.
Yaş ilerledikçe seviye atladığımızı düşünelim şimdi. 2. sınıf yani Seviye 2 olduk. Ne oldu? Puntolar küçüldü değil mi? Konular biraz daha ilgimizi çekiyor mesela. 3. sınıf, 4. sınıf.. Her birinde biraz daha küçülttük puntoyu, biraz daha (çok az ama) ağırlaştırdık konuyu.
Aynı mantık hiç durmadan işliyor. Sen geliştikçe çevren de değişiyor. Algın değişiyor. Okuduğun kadarıyla yorum yapıyor, okuduğun kadarıyla konuşuyorsun. Nasıl ki okudukça konuşma ve algı yeteneklerin gelişiyorsa oyunda (mesela Fallout), aynı hayatta da böyle. Ne kadar iyi bir okuyucuysan o kadar iyisin yani.
Okudukça başka yerlere gidersin. Eğer kaliteliyle kitabın (yazarın anlatımı kuvvetliyse, olay örgüsü ilgi çekiciye, yoksa kitabın sayfa kalitesi ve hacminden bahsetmiyorum) o maceradan bu maceraya atlarsın. Bambaşka dünyaları gezer, kâh güler kâh ağlarsın. En güçlü şeydir kitap gözümde bu yüzden.
Ama ne yazıktır ki çoğumuz bu macerayı çok erken sonlandırıyor. Hatta bazısı hiç başlamıyor. Bunun birden çok sebebi var tabii ki, aile, çevre falan filan bir çok şey sayabilirsiniz. Mesela üniversiteye ilk başladığım sene kardeşimin veli toplantısına katılmıştım bizimkilerin işi olduğundan. Bütün veliler neden çok yanlış yapıyor çocuklar, neden okuduklarını anlamıyorlar diye öğretmene soruyorlardı. Ben de en arkadan elimi kaldırıp söz istemiştim. Öğretmen söz verdiği anda yapıştırmıştım lafı: "İddia ediyorum çocuklarınızın hiç biri kitap okumuyor." Bu sözüm buz gibi bir hava estirmişti sınıfta. Ve öğretmen de "Evet, oğlum haklısın" demişti. Çünkü asıl sorunun ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. Ancak çözmek için kimse uğraşmak istemiyor çünkü zor geliyor insanlara.
Zor geliyor çünkü gerçekten de zor bir iş okumak. Ortalama bir okuyucunun 400-500 sayfa civarı bir kitabı bitirmesi yaklaşık 8-10 saat arası, belki biraz daha uzun sürüyor (saatte 50 sayfa falan okuduğunu düşünüyorum ki bu da iyimser bir rakam bence). O kadar saatte ne yapılır? 4-5 bölüm Türk dizisi izlenir veya 10 bölüm kadar yabancı dizi izlersiniz. 2 saatten 4 film izler, iki akşam misafirliğine gidebilirsiniz. Veya hiçbir şey yapmadan sadece arkadaş ortamında geyik muhabbetiyle bahsettiğim saatlerin tamamını harcarsınız. Ve bu bütün anlattıklarım o kadar çekici geliyor ki insanlara kitap okumak fikri buhar olup uçuyor. Taksit işine girdiğimizdeyse bahaneler o kadar komikleşiyor ki anlamak mümkün değil! "Vaktim yok" ise en anlamsızı! Bre deli, her türlü haltı yemeye vakit buluyorsun da 40-50 sayfa kitap okumaya mı eriniyorsun! Gerçekten vakti olmayanlar tanıyorum, sabah 8 akşam 8 çalışıp eve gelip tek istediği şeyin birazcık sessizlik olan. Onlar tamamen ayrı bir kategori. "Vaktim yok" bahanesi dışında bahaneler (ki bu da dahil) hiç bir bahaneyi kabul etmiyorum. Hatta hayatta karşılaştığımız her şey için bu bahaneyi öne sürmek en saçması. Zaman yaşamın boyunca elinde olan tek şey. Güzel kullanırsan kral olursun, kötü kullanırsan rezil. Bu kadar net işte.
Kalkın ve okuyun. Kaliteli kitapları okuyun arada. Klasiklere dadanın, bilim ve felsefeye göz kırpın bazen. Okuyun ve hayatınıza renk katın. Sonra göreceksiniz kendinizdeki değişimi.
Not: Bazen bu konuya geri dönüşler yapıp, üzerine kitap incelemeleri de yapabilirim (veya yapabiliriz). Yani konumuz henüz kapanmış değil. (ve bu yüzden başlıkta sayı olacak). Diğer yazarlarımıza da duyurulur. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder