6 Ocak 2014 Pazartesi

Gidişleri Seyretmek Üzerine

Yaprak dökümüne benziyor her bir gidiş. Dalında dururken zayıflıyor olsa gerek önce yaprağın sapı... Sonra her rüzgâr dokunuşu ağır gelmeye başlıyor. Ağırlaşan rüzgârı taşıyamaz olan yaprak, dayanamayıp bırakıyor tutunduğu dalı. Düşüşü estetik gözükür dışarıdan bakana... Nârince, aheste aheste süzülen yapraktır sonuçta, sonbaharın has güzelliklerinden... Onu dalından koparandı rüzgâr. Seyrânı güzel süzülüşünü sağlayan da rüzgâr.. 

Düşüşünü yaprak açısından ele aldığımızda, hayli hazin oluyor manzarası. Vurup kırıp darmadağın etmesi yetmez gibi, kendisi esip geçen rüzgâr... Bir de geri gelip düşüşünü yavaşlatması yok mu? Çıldırmaması elde değildir yaprağın! Belki de bu yüzden, toprağa düştükten sonrası çürüme evresi olur yaprağın. Sararmışlığına solmuşluk eklenir. Git gide parçalanmışlık kaplar üstünü... Sonra toprak... Esen, esip geçen rüzgâr hissedilmez olur birkaç toprak zerresinden sonra; işte o zaman, bitmiştir yaprak. 



Seyredenler mi? Yerle temasından sonra bakmazlar artık yaprağa. Onlar için, rüzgârla bütündür yaprak. Her dakikasında... Yaprak yaprağa, rüzgar rüzgara bırakıldığında ise, belki farklı canlanır hikaye... Belki geri gelişi yaprağı tutmak içindir rüzgârın, belki öylece düşüşü rüzgâra "dur" dememek içindir yaprağın.

Yaprağın ve rüzgârın kendilerine has hikayeleri vardır bir düşüş sürecinde, elbette. Lâkin, canından can kopmuş olan ağacı sormaz kimse. İşte ağaç... Aslında yazmak istediklerimin ana kahramanı... Aslında seni, can dostumu, ağaç olup an(lat)malı.
....
Gün geliyor ve ulaşamıyorsun işte. Ulaşamıyorsun, gün geliyor işte. Bu iki cümle arasındaki hata payınca ölçülür gidişinde üzerime kalan korku...

Gözyaşlarını tutamayan ellerim mi, gidişini seyre dalan gözlerim mi, "Gitme!"sini içine saklayan gönlüm mü suçlu?
Yaprağının düşmesine göz yuman ağaç mı suçlu, onu düşüren rüzgâr mı?

Söyleseydin ya can dostum! Söyletseydim ya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder