"İlk göz ağrım, gel bakalım." Dedem hikayelerinden birini anlatacağı zaman böyle seslenirdi bana. İlk göz ağrım.. Tek çocuğun tek kızıydım. Tek torun, onu hayata bağlayan tek bağ. Annem ve babam ben daha on yaşındayken ölmüşlerdi. Allah rahmet eylesin. Dedem o zamanlar çok hastaydı, yatağa bağımlı denecek kadar. Babam derdi; "Onun tek hastalığı tembelliği, istese yataktan dışarı çıkar ama keyfi yerinde." Gerçekten de keyfi yerindeydi; oğlu yanındaydı, kocaman kalpli bir gelini vardı, bir de yaramaz mı yaramaz bir torun. Ama o gün keyfi kaçtı, annem ve babam ölmüşlerdi. O gün yataktan fırladı, babamdan daha hızlı hereket ediyor oradan oraya koşturuyor, bir yandan da bana bakıyordu. "Haklıymışsın baba" diyebildim 12 sene önce onu toprağa verirken.
30 Haziran 2013 Pazar
29 Haziran 2013 Cumartesi
Bir Varmış, Bir Yokmuş
Yıllar geçiyor, yaşlanıyorsun. Bazen o kadar yaşlanıyorsun ki yıllar önce biri vardı diyebiliyorsun. Bir dost vardı diyorsun, nerede olduğunu bilmeden. Bir tane dostum vardı diyorsun, ne yaptığını bilmeden. Ondan bir haber özlüyorsun. O senden bir haber yaşıyor.
Lisedeyken ben diyorsun, gelmiş geçmiş bitmiş zaman. Bir dost vardı diyorsun, yaşanılmış, çoğu unutulmuş zaman. Ne kadar iyiydik, ne çok güler eğlenirdik diyorsun, unutulmuş hatıralar arasında yalan zaman. En son ne zaman konuştuk diye düşünüyorsun, çok uzak artık zaman. Derdimi dinler, derdini anlatmazdı diyorsun, tek doğrunun var olduğu zaman. O benim dostumdu, ama ben kimdim diyorsun,işte canının yandığı zaman. Biri olmam mı gerekiyordu, o benim dostumdu, yeter diyorsun, kendini avuttuğun zaman.
Üniversitede görüşüyorduk biz onunla diyorsun, kaç kere olduğunu bilmeden. Ne oldu da ayrıldık diyorsun, sebebini gerçekten bilmeden. Büyüdük mü diyorsun, doğruluğunu bilmeden. Fazla mı sorumluluk yükledik omuzlarımıza diyorsun, artık bilmemekten sıkıldığında.
En son ne zaman kavga ettik diye soruyorsun, sadece kavga etmek için edilen kavgalardan olduğunu hatırlayıp gülerek. En son ne zaman gördüm o sinsi, hınzır, az sonra yaramazlık yapacakmış gibi bakan gözlerin içini dolduran gülümsemeyi diye soruyorsun, senin gözlerini dolduran yaşlarla. En son ne zaman duydum sesini diye soruyorsun, çığlıklar kopartarak sağır ettiğin kulaklarına.
Hatıralar bu kadar güçlü müymüş? Bir tek resim yetiyor muymuş? Bu kadar çok özleyebiliyor muymuş bir insan? Göz yaşları geri getirebilir miymiş gideni? Söylemek yeterli miymiş? Bilmemekten ilk defa nefret ediyorsun.
Lisedeyken ben diyorsun, gelmiş geçmiş bitmiş zaman. Bir dost vardı diyorsun, yaşanılmış, çoğu unutulmuş zaman. Ne kadar iyiydik, ne çok güler eğlenirdik diyorsun, unutulmuş hatıralar arasında yalan zaman. En son ne zaman konuştuk diye düşünüyorsun, çok uzak artık zaman. Derdimi dinler, derdini anlatmazdı diyorsun, tek doğrunun var olduğu zaman. O benim dostumdu, ama ben kimdim diyorsun,işte canının yandığı zaman. Biri olmam mı gerekiyordu, o benim dostumdu, yeter diyorsun, kendini avuttuğun zaman.
Üniversitede görüşüyorduk biz onunla diyorsun, kaç kere olduğunu bilmeden. Ne oldu da ayrıldık diyorsun, sebebini gerçekten bilmeden. Büyüdük mü diyorsun, doğruluğunu bilmeden. Fazla mı sorumluluk yükledik omuzlarımıza diyorsun, artık bilmemekten sıkıldığında.
En son ne zaman kavga ettik diye soruyorsun, sadece kavga etmek için edilen kavgalardan olduğunu hatırlayıp gülerek. En son ne zaman gördüm o sinsi, hınzır, az sonra yaramazlık yapacakmış gibi bakan gözlerin içini dolduran gülümsemeyi diye soruyorsun, senin gözlerini dolduran yaşlarla. En son ne zaman duydum sesini diye soruyorsun, çığlıklar kopartarak sağır ettiğin kulaklarına.
Hatıralar bu kadar güçlü müymüş? Bir tek resim yetiyor muymuş? Bu kadar çok özleyebiliyor muymuş bir insan? Göz yaşları geri getirebilir miymiş gideni? Söylemek yeterli miymiş? Bilmemekten ilk defa nefret ediyorsun.
24 Haziran 2013 Pazartesi
Sen 2
Tenine değen dudaklarımı hatırlıyorum. Nasıl unutabilirim ki? Oyununa eşlik edişimi, gösterdiğin morarmayan kolundaki morluğu öpüşümü hatırlıyorum. Gülüşünü de bu kadar net hatırlasaydım keşke. Düşünmeden edemiyorum, güneşin yıkadığı yerlerden hangisinde şimdi. Tramvaydan inip gitmen kadar basit olsaydı keşke ayrılığımız. Bir tiyatro oyununun baş rol oyuncusu gibi olsaydık keşke, oynamakla bitseydi. Dükkan kapısına vurulan mühür kadar basit olsaydı keşke, bir buse ile kalbimi sana mühürlemem. Keşke gülüşün diğerleri gibi basit olsaydı da hissetmeseydim adı aşk, sonrası acı olan duyguyu.
19 Haziran 2013 Çarşamba
Ufak Bir Taş
"Baba? Neden çağırdın beni buraya?" Cevap yoktu. Elindeki kutuyu elime verdi, iki avucunu birleştirip bana uzattı. İstediği gibi kutudakileri boşalttım avucuna. Mercimek ile nohut arasında değişen büyüklüklerde taşlar dökülüverdi avucuna. Bir sağ cebini doldurdu onlarla, bir sol cebini, ama yine de bir avuç kadar kalmıştı elinde. Aklıma ilkokuldaki matematik soruları geldi: "Ahmet şu kadar taşı sol cebine, bu kadar taşı sağ cebine koydu, elinde ne kadar taş kaldı?"
17 Haziran 2013 Pazartesi
Sen 1
Gülüşünü hatırlıyorum zar zor, parçalara ayrılmış, parçalarını etrafa dağıttığım hatıraların arasında. Çok eski zamanların birinde beni sana aşık eden o gülüşü anımsamaya çalışıyorum. Güldüğün zaman hissettiklerimi falan hep unutmuşum. Ne kadar değerliydi benim için, tramvayda seninle karşılaştığımızda görmüştüm ilk onu, ilk o zaman öğrenmiştim adı aşk olan acıyı.
15 Haziran 2013 Cumartesi
E3 2013
Geçen hafta çok ilginç bir haftaydı benim için; ilk defa
final dönemimle E3 dönemi çakıştı. Onu mu seçsem yoksa bunu mu derken ikisini
de takip etmeye karar verdim. Zor oldu tabii ama ikisi de güzel bitti sonuçta.
Bu E3 dönemi çok güzeldi bence. Yeni nesil konsolları gördük, özellikle de neye
benzeyecek diye tartışıp durduğumuz Playstation 4 gösterildi. Herkes elinde
yeni ne varsa gösterdi. Bazısında çok heyecanlandık, bazılarında kızdık... Hiç
beklemediğimiz haberler bile aldık (Kingdom Hearts 3 mesela). Lafı uzatmadan
şöyle bir özet geçelim E3 2013'ü...
XBOX ONE
Evet, Microsoft'un son oyuncağı Xbox One böyle görünüyor. Çok fazla dalga geçildi hakkında. Haksız da değiller aslında. Çok büyük ve hantal görünüyor şu haliyle ancak son yorumumu alet çıktıktan ve kendi gözümle gördükten sonra yapacağım. Microsoft son ürününü bir multimedya aracına dönüştürmek niyetinde. Bahsettiği bir çok özellik var ancak çoğunu ülkemizden kullanamayacağımız gibi güçlü iddialar var. Mesela çıkışından bir sene sonrasında Türkiye'ye gelecek gibi. En çok tepki çeken şey ise 2. el oyunların çalışmayacağı bilgisi idi. Bir de gün içinde en az bir kez internet bağlantısına ihtiyaç duyması. Tamamen korsanı önlemeye yönelik olsa bile aletin satışlarına etkiyeceğini düşünüyorum.
PLAYSTATION 4
Öyle mi görünecek yoksa böyle mi derken Sony en sonunda bu E3'te gösterdi yeni Playstation'u. Bunun hakkında da çok dalga geçtik ancak Xbox'tan daha ufak görünüyordu tanıtanların elinde. Sony yaptığı tek bir sunumla Microsoft'u alaşağı etti resmen. 2.el oyunları istediğimiz gibi kullanabilmek, internet bağlantısına ihtiyaç duymaması, Motion controller'in kullanımını oyuncuya bırakması gibi özellikleriyle şimdiden çoğu oyuncuyu PS4'e yöneltti. Her zamanki gibi çıktığında alacağız nasıl olsa. Daha ilk duyurulduğu gün demiştim çevremdekilere. Eh, geldiğinde paramız olursa alacağız artık.
OYUNLAR
Biraz da duyurulan oyunlardan bahsedelim. Onlarca yeni oyun gösterildi her E3'te olduğu gibi. Ancak final döneminde olduğumdan öyle hepsine bakamadım. Çoğunu araştırmadım bile, nasıl olsa geldiği veya çıkacağı zaman duyurulduğunda bir şekilde haberim olur. Şimdi en azdan en çok meraklandığıma doğru ilerleyelim (en güzeli en sona sakladım):
Tales of Xillia
6 Ağustos'ta PS3 için çıkacak yeni Tales of oyunu yine yepyeni bir dünya ile karşımıza gelecek.
The Witcher 3: Wild Hunt
2014 yılında bizlerle buluşacak yeni Witcher'da yine Geralt ile yolumuza devam ediyoruz. Oyun PC, PS4 ve Xbox One platformlarına çıkacak.
Dark Souls 2
İlkini daha yeni almışken ikincisi duyuruldu. Yeni oyunumuz Mart 2014'te PC, PS3 ve Xbox 360 platformlarına gelecek. Daha da zor olmasını bekliyorum yeni oyunun.
Destiny
Bu Bungie, Halo'dan sonra ne yapacak acep derken yepyeni bir oyun duyurdular. Gerçi oyunun gerçek adı Destiny mi olacak onu da bilmiyoruz ancak güzele benziyor. Bilimkurgu adının geçtiği her yere baktığımdan bu da alınacaklar listesine girdi. Ancak çıkış tarihi hakkında bir bilgim yok. Oyun PS3, PS4, Xbox 360 ve Xbox One konsollarına çıkacak.
Titanfall
Jason West ve Vince Zampella'nın Infinity Ward'ı bırakıp kurdukları yeni firma Respawn Entertainment'ın ilk oyunu Titanfall. Çıktığı zaman acayip eğleneceğimizi düşünüyorum. Oyun içi görüntülerini izledikten sonra siz de aynısını düşünürsünüz sanırım. Oyun PC, Xbox 360 ve Xbox One platformlarına gelecek.
Battlefield 4
Gelelim yeni BF'ye. DICE her zamanki gibi ağzımı bir karış açık bırakmayı başardı. Yeni grafik motoru Frostbite 3 ile hazırlanan oyun her zamanki gibi harika görünüyor. Ekim ayında elimize geçecek oyun PC, PS3, PS4, Xbox 360 ve Xbox One'a geliyor.
The Division
Massive Entertainment tarafından geliştirilen RYO türündeki The Division, bir hastalık sonucu mahvolan New York'ta geçiyor. Tam bir MMO olmasa da o mantıkla geliştirildiği söyleniyor. Videosundan da anladığım kadarıyla takım mantığı ile hareket edeceğimiz oyunumuz 2014 kışında PS4 ve Xbox One platformlarına çıkacak.
Final Fantasy XV
Versus XIII iken adı değiştirilip XV olan yeni Final Fantasy en çok merak ettiğim oyunlar arasında. Oyun içi videosu gösterilene kadar merakla delirdiğim oyun, oynanış şeklini gördükten sonra sinirli bir deliliğe bıraktı. Sıra tabanlı oynanışı bırakıp düz bir aksiyon-RYO gibi görünüyor şu haliyle. Niçin böyle bir karar alınmış da oynanış bu denli değiştirilmiş, anlamış değilim. Çıkış tarihi belli olmayan yeni FF, PS4 ve Xbox One platformlarına gelecek.
Metal Gear Solid V: The Phantom Pain
İşte yıllardır beklediğim oyun bu! Kojima yenisini yapacak mı yapmayacak mı derken, her zamanki gibi çıkıp bu son bak diyerek yeni MGS'yi tanıttı. Öncesinde Ground Zeroes, sonra ise The Phantom Pain oynayarak sanırım MGS'ye doyacağız sonunda. Yine türlü türlü entrikalar, acayip karakterler ve yepyeni oyun motoru ile yeni MGS, PS3, PS4, Xbox 360 ve Xbox One platformlarına gelecek.
12 Haziran 2013 Çarşamba
Sigara
Bir sigarayı daha söndürüyorum, içinde yer kalmamış küllükte. Bir başka izmaritte kıvrılıp, ateş, ona yaptığım bu işkenceye son vermem için elimi yakıyor, her seferinde. Senin dediğin gibi "umurumda değil" diyorum her hızla elimi çekişimde, her elimi yakışımda bırakıyorum söndürmek istediğim izmariti. Bir süre daha kendince yanıyor, kendini yakıyor, yiyip bitiriyor. Ben de öyleydim bir zamanlar; yanıp tutuşurdum birileri için, bir şeyler için. Her canım yandığında bırakırdım yanıp tutuşmayı, işte o zaman başlardı kendimi yakmam, tüketmem. Peşinde koştuğum şey bana işkence ediyor gibi gelir, vazgeçer, işkencemi böylece başlatırdım. İzmaritin yanmasından çıkan o iğrenç koku gibi yayılırdı hissettiğim kaybetmişlik. O sönmemiş izmaritin, diğer izmaritleri yakması, tüketmesi gibi benim kaybetmişliğim de bulaşıcıydı.
5 Haziran 2013 Çarşamba
Yazılarımdaki Karakterler ve Yaşananlar Hayal Ürünüdür
Buraya yazması, hazır yazmışken tekrar yazmak zor geldi. Kopyala yapıştır yapınca yazıdaki fonu da kopyaladığı için yazı kötü gözüküyor, onu da yapmadım.
Bunu burada paylaşmamamın sebebi ne peki? Neden sistemimi bozup böyle bir yazı yazıyorum? Şöyle açıklayacağım: Blogumuzun kurucusu ve yazarı aynı zamanda kuzenim Mehmet Niyazi Kuzu'ya ve bana yazılarımı okuduktan sonra gelen geri bildirimlerde başı çeken yorumlar şu şekilde:
"Ne yaşadın da bunları yazıyorsun?"
"Nasıl acı çektirdiler sana?"
"Kuzu, Drbrazen kim ya? Nasıl aşık olmuş bu çocuk?"
"Gerçek aşkı yaşamış ve kaybetmişsin, yazık seni bırakan kıza."
"Kim bunları yazdığın kız?" ve aklıma gelmeyen birçoğu... Okuduğunuz da anlamışsınızdır, zaten. Ama ben bir daha söyliyeyim: "Eğer aşık olsaydım yazmaz, ona söylerdim, söyleyemesem bile sadece onunla paylaşırdım yazdıklarımı...
Bunu burada paylaşmamamın sebebi ne peki? Neden sistemimi bozup böyle bir yazı yazıyorum? Şöyle açıklayacağım: Blogumuzun kurucusu ve yazarı aynı zamanda kuzenim Mehmet Niyazi Kuzu'ya ve bana yazılarımı okuduktan sonra gelen geri bildirimlerde başı çeken yorumlar şu şekilde:
"Ne yaşadın da bunları yazıyorsun?"
"Nasıl acı çektirdiler sana?"
"Kuzu, Drbrazen kim ya? Nasıl aşık olmuş bu çocuk?"
"Gerçek aşkı yaşamış ve kaybetmişsin, yazık seni bırakan kıza."
"Kim bunları yazdığın kız?" ve aklıma gelmeyen birçoğu... Okuduğunuz da anlamışsınızdır, zaten. Ama ben bir daha söyliyeyim: "Eğer aşık olsaydım yazmaz, ona söylerdim, söyleyemesem bile sadece onunla paylaşırdım yazdıklarımı...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)