Sen 2
Tenine değen dudaklarımı hatırlıyorum. Nasıl unutabilirim ki? Oyununa eşlik edişimi, gösterdiğin morarmayan kolundaki morluğu öpüşümü hatırlıyorum. Gülüşünü de bu kadar net hatırlasaydım keşke. Düşünmeden edemiyorum, güneşin yıkadığı yerlerden hangisinde şimdi. Tramvaydan inip gitmen kadar basit olsaydı keşke ayrılığımız. Bir tiyatro oyununun baş rol oyuncusu gibi olsaydık keşke, oynamakla bitseydi. Dükkan kapısına vurulan mühür kadar basit olsaydı keşke, bir buse ile kalbimi sana mühürlemem. Keşke gülüşün diğerleri gibi basit olsaydı da hissetmeseydim adı aşk, sonrası acı olan duyguyu.
Dalmış bir şekilde bakıyordum o gülüşe, her şeye sebep olan güzelliğe. Kendime gelmem gerçekten zaman almıştı. Bakıyordum ama görmüyordum. Kendime geldiğimde ise soran gözler de beni seyrediyordu. "niye bu kadar uzun süre bakıyorsun, neden baka kaldın, ne var da bu kadar baktın?" Hepsi aynı soru, hepsinin cevabı aynı... Gömleğinin kolunu indirmek üzereyken, "bir saniye" dedim. Sesim hiç benimki gibi değildi. Başka biri konuşmuş, başka biri hissediyordu. Aynı zamanda ben de... Durdun. Morarmamış morluğu göstererek "burasıydı değil mi?" diye sordum. Yüzümde bu oyunun kazananının ben olacağımı gösteren bir gülümseme vardı. Tuttum kolunu ve öptüm. Hiçbir ses duyulmuyordu artık. Göremiyordum zaten bir de bu çıkmıştı. Sadece güp, güp güp, güp sesleri işitiliyordu. "Acısı geçti mi?" Bu sefer baka kalma sırası sendeydi, ama sen daha çok nereye bakacağını şaşırmıştın. Bir koluna bakıyordun, bir bana, bir dudaklarıma. Kendimle bahis tutuştuk; gözleri nerede duracak diye. Bakan gözler, gören gözlere bıraktı yerini. "Koşunuz nasıldı?" diye sordun. Savaşımız bitmemişti. Vezirle aldığım fil, bana vezirimi kaybettirmişti. Bir kez daha öpmeyeyim diye usulca ilikten geçen düğmeyi gördüm. Kalbimden biraz uzaklaşmak istedim. Satranç tahtasına bir de uzaktan bakayım dedim. Ama nafile, yanımdaki tombul, toparlak amca buna ne izin veriyordu, ne de verecekmiş gibi duruyordu. İkimiz de yalancıydık, ikimiz de oyuncu, ikimizde de ufak bir gülümseme. Nereye gittiğimi sordun. İlk başta ineceğim durağı söyleyecektim ama durdum, düşündüm. Eğer buradan inersem seni göremeyecektim. Aptal bakışlarım yine göstermişti kendini, gülümsedin. "Hah, işte bu gülümseme nereye gidiyorsa oraya gidiyorum." dedim. "Bu gülümsemeyi kaybetmek istemiyorum." Ben kendimi duymuyordum; alerjik reaksiyon gibiydin kalbimde. Onun hızla ve daha yüksek atmasına sebep oluyordun. Ama yalnız değildim. Biliyordum bunu, çünkü bir çift göz beni izliyordu. Daha doğrusu aşık olduğu adama bakıyordu, hissetmeye başladığı aşkla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder