"İlk göz ağrım, gel bakalım." Dedem hikayelerinden birini anlatacağı zaman böyle seslenirdi bana. İlk göz ağrım.. Tek çocuğun tek kızıydım. Tek torun, onu hayata bağlayan tek bağ. Annem ve babam ben daha on yaşındayken ölmüşlerdi. Allah rahmet eylesin. Dedem o zamanlar çok hastaydı, yatağa bağımlı denecek kadar. Babam derdi; "Onun tek hastalığı tembelliği, istese yataktan dışarı çıkar ama keyfi yerinde." Gerçekten de keyfi yerindeydi; oğlu yanındaydı, kocaman kalpli bir gelini vardı, bir de yaramaz mı yaramaz bir torun. Ama o gün keyfi kaçtı, annem ve babam ölmüşlerdi. O gün yataktan fırladı, babamdan daha hızlı hereket ediyor oradan oraya koşturuyor, bir yandan da bana bakıyordu. "Haklıymışsın baba" diyebildim 12 sene önce onu toprağa verirken.
"Gözümün nuru?" Sesi yumuşak çıkıyor ama biraz daha bekletirsem kızacak. "Anlatmıyorum işte." diyecek ısrarlarıma karşılık, kısa da sürse küsecek. Bakalım bu sefer ne anlatacak.
"Gel otur bakalım şuraya. Asu, bir insanın kalbi neden yapılmıştır?"
"Yaşayabilsin diye dedecim."
"Onu sormuyorum Asu, nedir maddesi, üzerindeki o güzel kıyafet ipten yapılıyor, ip pamuktan, tabi sen bilmişlik taslayıp sadece pamuktan yapılmıyor dedecim demeden söyleyeyim biliyorum sadece pamuktan olmadığını. Şimdi kalp neden oluşur?"
"Et, kas; hatta kalp kası diye adlandırılıyor."
"Çok bilmiş seni. Sadece etten mi oluşur?"
"Evet?"
"Kalp üç farklı şeyden daha oluşur. Birincisi camdır. Şeffaftır, içini görürsün, hani içi dışı bir dediklerinden. Çeşit çeşittir, rengarenktir. Pencereden baktığında akşamları kendini görürsün ya, işte öyle yansıtır içindeki güzellikleri. Şu masaya bak şimdi, kocaman tavanın neredeyse hepsi masada, avize bile gözüküyor, sen de gözüküyorsun ben de. İşte camdan oluşan kalplerde böyledir, her şeyi alabilirler içine, her şey sığar o minicik kalplere. Bu yüzden de çok kolay kırılır cam kalpler."
"İkincisi ateştir. Yanar sürekli. Ateşi canlı tutan bir şeye ihtiyaç duyar, yoksa ölür. O şey de kimisinde bir aşktır, kimisinde bir hedef olur, amaç olur, bir insan olur, kimisinde -en güzeli bunlardır- ilahi aşk olur, kimisinde de sendeki gibi dedesi olur. Ateşten kalpli birine yaklaşırsan, sıcaklığını hissedersin, o sıcaklığı sever ve daha fazla yaklaşmak istersin. Ama ateşe elini sokmak gibidir; sen de yanarsın o ateşten. Bazısı acı çeker o ateş yakar, bazen de yok eder. Ama bazısı vardır, daha fazla odun katar altına ateşin, daha fazla olsun, daha gür yansın ister, diğerlerini de ısıtsın, ateşten onlar da nasibini alsın ister. Ama bazen o ateşi canlı tutan şey söndürür, üzerine su döker ya da çekip gider."
"Üçüncüsü taştır. Sekonder gelişir. Cam kalplinin kalbi kırılmıştır, yerine taş koyar. Ateşten oluşan kalbi olanın ateşi sönmüştür, üzerine su dökülmüştür, kalbine taş basar. Kimse taş kalpli doğmaz. Taş kalpli olduğunda ağır yük biner üzerine, ağırlığın artar. Taş ağırdır çünkü. Taşın arkasını göremezsin, saydam değildir. İçeride nasıl acılar olduğunu bilmez kimse, göstermez kimseye. Öyle herkesi de almaz içeri, isteyen girip çıkamaz öyle kolay kolay. Kimse zarar veremez, camı kırdığı gibi kıramaz, ateşi söndürdüğü gibi yok edemez."
"Peki dede, seninki hangisinden?"
"Taştan. Ateştendi bir zamanlar, ateşi canlı tutanlar su döktü azar azar. Önce babaannen döktü su, sonra annen ve baban ve taşım oluştu. Hem onlar taşa dönüştürmeseydi bile ben taşla değiştirirdim, içeriden öyle kolay kolay uçup gitmeni istemediğim için."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder