Sen 3
Son durağa yaklaştıkça artan korku, tarif edilmeyecek kadar tüyler ürpertici, heyecan verici ve umutsuzdu. Ama elini tuttuğumda "O benim sevgilim" deyişini her şeye değişirim, şimdi bile. Ellerinin sıcaklığını hatırlıyorum, hatırladıkça ısınan ellerime baktığımda buz gibi kesiliyor. Sadece meleklere bahşedilen o gülüşü görmediği için ellerim ve gözlerim küsler ya da ellerim gözlerim yeterince yaş döktü benim hatırladığımı, hala hissettiğimi görüp üzülmesinler diye düşünüyor. Neden söylemedin kim olduğunu, nerede oturduğunu, seni nerede bulabileceğimi. Belki de böylesi daha iyiydi. Aynı gözlerle bakan, aynı hislerle bakan iki kişinin tekrar karşılaşmak üzere verdiği söz.
Tramvayın kapısı açılıyor ve kapanıyordu. İnsanlar iniyor, ama hiç boşalmıyor, yerleri hemen başkaları tarafından dolduruluyordu. Tramvay kalabalıklaştıkça birbirimize yaklaşıyor, iki sevgili gibi birbirimize sokuluyorduk. Kalabalıklaştıkça benim kalbimde yer kalmıyor, sıkıştıkça sıkışıyor, seninle doluyordu. Ama kapıların her açılıp kapanışında içim cız ediyor, kalbim o sürede duruyor, sonra son sürat devam ediyordu yine atmaya. "Üç durak" dedim o kalabalıkta beni duyman imkansızdı. Ama sen de farkındaydın üç kere daha açılıp kapandığında tramvayda olmayacağının, yanında bir eksiğin olacağının. Tramvay bomboş olacak, kalbim boş kalacaktı. Bu düşüncelerden beni kurtaran sen oldun; "Üç durak" dedin. Gülümsemeye çalıştım, beni duymuştun. "Üzülme dedin, okula ve eve gidebilmek için bu hattı kullanıyorum belki bir kez daha karşılaşırız." Hayır, diye haykırmak istiyordum, hayır karşılaşmak istemiyorum, seninle olmak, yanında olmak istiyorum demeyi arzuluyordum. Numaranı isteyebilir, okulunu sorabilir, adresini öğrenmek için türlü şaklabanlıklar yapabilirdim. Ama gerek yoktu. Eğer sen söylemek isteseydin söylerdin, o gözlere sahip, bana o bakışlarla bakan biri söylemiyorsa vardır bir bildiği şeklinde düşünmüştüm. "Mutlaka karşılaşırız, tüm günümü burada geçirecek olsam bile mutlaka görüşeceğiz." Bundan sonra söylediklerin şok etmişti, o aptal surat ifadesine yine gülümseyerek cenneti göstermiştin. "Birazdan ineceğim durak, her zaman bindiğim durak değil. Eğer bunu bilseydin adil olmazdı değil mi? Karşılaşmış olmaz, sen beni beklemiş olurdun. Bu yüzden buradan indikten sonra otobüse atlayıp evime gideceğim. Ne ileride mi olduğunu bileceksin ne de geride. O zaman karşılaşmak üzere" Hiçbir şey, hiçbir kelime çıkmadı ağzımdan, ses dahi çıkaramadım. Felç olmuştum. Yerinden kalktın, gözlerimle hareketlerini takip ediyordum ama önümüzde duran çifti geçtiğinde yok olacaktın, seni bu kalabalıkta kaybedecektim. Kalabalığın içinde kaybolmanı istemiyordum. Zaten kaybedecektim seni, en azından tramvaydan çıktıktan sonra olmalıydı bu, kapılar kapandığında. Elimizi cama koymalı, birbirimizi sevdiğimizi söylemeliydik, ben geriye bakmalıydım, sen de gözlerinle giden tramvaydaki beni takip etmeliydin. Ama bunlar filmlerde olurdu. Elini yakaladım, partnerine sarılmakta olan, onu kalabalıktan korumaya çalışan adam neredeyse dövecekti beni. Kadınına el uzattığımı düşündü, aslında tam kadının yanından geçtiğin için bu yanlış bir sanı değildi başta. İrkildi, kadını kendine doğru çekti. Uzanan elin içinde bir el daha durduğunu görünce rahatlayacak sanmıştım. Sana yönelerek "Bu beyden rahatsız oluyor musunuz? Sizi rahatsız mı ediyor?" Bu sorular tramvayda yayıldı. Müthiş bir fısıldama oldu. Herkes aynı anda bağırmaya başlasa bu kadar ses çıkaramazdı. Cırcır böcekleri gibiydiler. Arkana baktın, elimi kavradın, gülümsedin. Ölmüş olmalıyım diye düşündüm. "Hayır o benim sevgilim, sorun yok." Fısıldama bir anda kesildi. Boş dersi olan sınıfa, müdürün girmesi gibi herkes sesini kesmiş, tek bir kafadan ses çıkmıyordu. Ya da ben öyle düşünüyordum, kalbimin sesi her şeyi bastırıyordu. Dudakların hareket ediyordu, ama bir ses çıkmıyordu aralarından. Elimi sıkınca kendime geldim. "Ne çok dalıp gidiyorsun sen öyle?" sorusunu işitebildim. "Özür dilerim" dedim. "Senin yüzünden sohbet bile edemedik, kesinlikle karşılaşacağız tamam mı?" Kafamı sallayabildim. Gözümün kenarından bir damla yaş aktı, gömleğinle sildin ve yine cennet. Kapının yanında yirmi saniye kadar el ele durduk. Bırakınca fark etmiştim tabi bunu. Buz kesildiler sensizlikten. Onları da aşık etmiştin kendine. Elimi tuttuğundan haberinin olmadığını kıpkırmızı olan yüzünden anladım. İşte berbat an... Ellerim titriyor, gözlerim görmüyor, kulaklarım duymuyordu. Bir şeyler söyledin. Yine başka yerlerde olduğumu düşünüp gülümsedin. Son kez görebilirdim bu cenneti ama ben onu görmüyordum bile. Buz kesen ellerimi hissetmiyordum artık, tutamaz gitme diyemezdim, bırak bunu yapmayı hareket bile ettiremezdim tek parmağımı. Ayakta durabilmek için kapıya yaslandım. Sözümüz vardı, kesinlikle görüşecektik. Hayır, biz karşılaşacaktık. Tramvay durdu. Ayaklarım titriyordu, ellerimi hissetmiyordum. Nefesimi tutmuştum, hayır nefes alamıyordum. Kalbim atmıyordu, tramvayla birlikte durmuştu. Ölmüştüm. Kapılar açıldı. Sen indin, ben kaldım. Kapılar kapandı. Sen gitmemi beklemeden arkanı dönüp gittin. Bense verdiğimiz sözle bir başıma kaldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder