21 Eylül 2013 Cumartesi

Şato


       Acaba bize neyi anlatmayı çalışıyor bu çalışma? 
   
       Çizer belki de hoş bir şato çizmek istedi. Tek başına, heybetli, ulaşılması zor bir şato...

       Ama gerçekten öyle mi? 

       Bütün giriftliği ile ve ulaşılmaz haliyle gördüğümüz o şato biziz bence. Şatonun koridorları aklımız ve kalbimiz. Ve hepsi karma karışık. Ulaşılması zor. Belki doğru yolları kullanırsa bize ulaşılabilir ancak kaçı gerçekten merkeze ulaşabilir? Kaçı fethedebilir bu girift şatoyu acaba? Bir düşünün, kaç kişi çalabildi kalbinizi? Aklınızı? Aşktan falan bahsetmiyorum burada, bir düşünün hele... İki, üç? Gerçekten size dost olanlar gidebildi değil mi içeri? Gelmesinden sakınca duymadıklarınızı misafir ettiniz şatonuzun en güzel odalarında. İstemediklerinizi ise o ince köprülerden döktünüz aşağı. 

       İçimizde saklıyoruz bütün her şeyi. Yalnızca göstermek istediğimiz gösteriyor, tanınmak istediğimiz şeklimizle biliniyoruz. Ama gerçekte tek başımızayız en tepedeki kulede, paylaşamadığımız o çok değerli tahtımızda oturuyoruz. Tahtımızı savunmak için türlü yalanlar uyduruyor, türlü ifadeler takınıyoruz. Ve hatta en önemlisi yalnızlığı yüceltiyoruz. Kendimizi o yalnızlığa düğümlüyoruz sanki hiç çözülemeyecekmişçesine.  
     
       Çok mu karamsar oldu bir kareye bakıp da anlattıklarım. Bu yazıyı okuyup da çok kişi reddedecek bu dediklerimi. Deli saçması bulacaklar anlattıklarımı. Olsun. Çok da önemli değil. Bırakın o kralları kendi hallerine. Ne de olsa kendi başlarına gayet güzel idare ettiler şu ana kadar. Etmeye de devam edecekler değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder