Dışarıda uğuldayan rüzgarın sesi rahatsız ediciydi. Üstüne
üstlük bir de havanın cehennem gibi sıcak olması da eklenince ister istemez
"Ben ne halt ediyorum burada" diye sorgulamasına sebep oluyordu. Ama
buradaydı işte. O lanet olası herifi aramak için Şehir'den ayrılması gerekmişti
ancak lanet herif arkasında hiçbir iz bırakmamayı başarıyordu her seferinde.
Talihine hakaretler yağdırarak önünde oturan adama döndü tekrar "Son kez
soruyorum evlat, O'nu gördün mü?"
Kendisine soru sorulan adam yavaşça başını kaldırdı. Elleri arkadan sandalyeye bağlanmıştı. Bitkindi, ağzından ve
sağ kaşından kanlar akıyordu. "Bilmiyorum Efendi" dedi ve yutkundu,
"ben fakir bir çiftçiyim sadece"
Adam ayağa kalktı ve elleri sandalyeye bağlı olan adamın
yanına gitti. Rüzgarın sesi bir alçalıp bir yükseliyordu. Yumruğunu sıktı ve bir
kere daha indirdi adamın suratına. Yumruğu yiyen adam sandalyeyle birlikte yere
yığıldı.
Adamın ceketinin yakasından tutup kaldırdı hızla. Suratına
soluyarak "Bana bak lanet herif. Bildiğini biliyorum. O buraya kadar
geldi. Şehir'den millerce ötedeyim ve sinirim bozuk. Ya istediğim cevapları
verirsin ya da bu tanrının cezası kulübede çürür gidersin. Seçim senin"
"Ama Efendi bilmiyorum. Atareh şahidim olsun ki
bilmiyorum. Buraya hiç Şehirli gelmez. Sen de biliyorsun. Şehir'den çıkmak
yasaktır."
"Hay lanet" diyerek adamı yere çarptı. Kimse
yardım etmiyordu. Arkasını döndü ve pencereye doğru yürüdü. Sonsuzmuş gibi
görünen çölü seyre daldı. Cebinden de bir sigara çıkarıp yaktı. Güneş sanki onu
yıldırmak istermiş gibi parıldıyordu tam tepelerinde. Derince bir nefes çekti
sigarasından. Şehir'i arkada bırakalı aylar olmuştu. İlk başladığında inancı
yardım etmişti ona bu yokluğun ortasında. Ancak her geçen gün daha da çok
sorguluyordu görevini. Kaçağın birini geri getirmek için niçin Şehir'in dışına
çıkılsındı ki? Kaçan kaçmış işte. Ancak O'nun kaçmış olması nüfuzlu kişilerin uykularının kaçmasına
yetiyordu.
Bütün bu düşüncelerinden sıyrılarak tekrar yerde yatan adama
döndü. Ağır ağır inliyordu adam yerde. Sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdü. Yere
eğildi ve adamın bağlarını çözdü. Sonra da kapıya doğru yöneldi.
Kapıyı açtığı gibi deli deli esen rüzgar içeri girdi.
Paltosu havalandı kapının önünde. Dışarısı o kadar aydınlıktı ki çıkarken
gözlerini koluyla siper etmek zorunda kaldı. Son bir kez daha dönüp yerde yatan
o zavallı adama baktı. Sonra da döndü ve yürüdü. Çölün o ıssızlığında gözden kayboldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder