10 Şubat 2013 Pazar

Çöl #3



     Yarısı kırık kapıyı ittirirken Atareh'e methiyeler dizen o ilahinin dinlendirici sesini duydu. Kalbinin sakinleştiğini hissetti. Ancak ona huzur veren ilahinin sözleri değil kadının sesiydi. Kapı gıcırdayarak açıldığında ilahiyi yarıda kesip arkasını döndü kadın, elini uzatmış gülümseyerek kullarını bekleyen tanrının heykeli önünde dururken. Gülümsedi paltolu adama ondan hiçbir karşılık beklemeden ve ondan hiçbir kötülüğün gelmeyeceğini umarak.

      Ön sıralardaki oturaklardan birine attı kendini yorgunlukla. Elini gözüne siper ederek başını kaldırıp baktı yukarıya. Bulutsuz gökyüzü görünüyordu bir kısmı çöken tavandan. Rüzgardan uçuşan kum taneleri parlıyordu tepelerinde. Elini kaldırdı havaya uçuşan taneleri tutmak istercesine. "Hiçbir ümidin kalmadığında ne yaparsın rahibe?" diye sordu adam bakışlarını elinden ayırmadan. Kadın ellerini göğsünde birleştirdi ve gözlerini kapadı, "Atareh yanımda olduğu sürece ümitsizlikten korkmama gerek yoktur yabancı" dedi o huzur verici sesiyle.

     "Peki ya yanımızda değilse?" dedi adam avcunu kapatarak.

     "Yanında olmadığını düşündüren şey nedir yabancı?" dedi kadın ona yaklaşarak.

     "Biliyor musun rahibe? Bana Hayalet'i kovalamam gerektiği söylendiğinde düşünmeden peşine düştüm. Günlerce arkasında bıraktığı izleri takip ettim. Birçok insana rastladım, bazıları dost oldu benle bazılarıysa düşman. Şimdiyse tek düşündüğüm şey bir yerde öldüğüm ve bir yere sürüldüğüm."

     "Seni düşleyecek birini bıraktın mı arkanda yabancı?" dedi kadın adamın yanına oturarak. "Yanında olduğu zaman seni sevgisiyle saran, sana güven veren biri? Ancak sen ona ulaşamasan bile her zaman senin kalbinin yanında olan biri var. Sen onu bıraksan bile..."

     Parmağıyla kadının dudaklarına dokunarak onu susturdu. "Şehir'den çıkılabileceğini hiç düşündün mü rahibe? O devasa surların arkasından birinin geleceğini hiç düşündün mü? Şimdi birisi dışarıda ve onu aramaya çıkan biri daha. Neden bütün çöl kendinden olmayan birini koruyor anlamıyorum"

     Kadın adamın elini tutarak avuçlarının arasına aldı. "Kim bilebilir yabancı? Belki de senin anlamak istemediğin bir şeyler yardım ediyordur ona. Yapması gerekeni yapacak olan geldi belki de."

     "Hikayelerde hep kahramanın karşısına birileri çıkar değil mi rahibe" dedi adam ellerini kadının avuçlarından çekerken.

     Rahibe gülümsedi. Hayalet'in peşinden birisi koşmalıysa eğer, o da bu adam olmalıydı. "Herkes gibi sen de cevaplarını onda arıyorsun yabancı". Adamın yanından kalktı ve heykelin önünde dikildi. "Git" dedi ona, "Onu Tulagradn ellerinde ara", kapıyı işaret ederek.

     Paltolu adam kalktı ve kadının yanına giderek göğsüne eline koydu, sonra da karnına, "Biliyorum" dedi sessizce, "İşlenen bu günahın bedelini sen daha iyi biliyorsun" ve silahını çıkardı paltosundan.

     Kadın arkasını döndü, dizlerini çökerek oturdu yere. Ellerini birleştirdi göğsünde ve "Yaptıklarımdan utanmıyorum" dedi sesi titreyerek. "Atareh şahidim olsun" dedi ve gözlerini kapadı. Birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. 

     Tek bir el ateş sesi duyuldu küçük kiliseden o an.

     Ve paltolu adam kiliseden çıkarken kimseyi rahatsız etmek istemiyormuş gibi sessizce kapattı kapıyı. Paltosunu ve şapkasını düzeltti ve kadının işaret ettiği yere doğdu yürümeye başladı sert adımlarıyla.

     Kadın ise hala dizlerinin üzerinde heykelin başının olduğu yere bakıyordu şaşkınlıkla.

     Veya heykelin başının olması gereken yere. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder